Etiketler

27 Nisan 2016 Çarşamba

Güzellik bakanın gözünde mi, bakışın evriminde mi?


Güzelin doğasına, özüne, ideolojisine, biçimine dair bir şey duymayan, bir fikri olmayan kimse yoktur. Çocukların ilk öğrendiği kelimelerden biridir güzel ve gördükleri nesnelerle ilgili en sık kullandıkları sıfatlar arasındadır. Ebeveynin, toplumun, kültürün, kısacası bütün bir sosyal ağın içerisinde gören bizler, güzelliğin bakanın gözünde olduğuna inanmak isteriz genellikle. Bakanın gözü, elbette görme'nin ideolojik ve tarihsel inşasından azade değildir. Neyin güzel bulunacağına karar veren kişinin öznel değerlendirmesi değildir yalnızca, içinde yaşadığı kültürün arka plandaki etkisi her daim devreye girmektedir. Fakat meselenin bir boyutu daha var: göz ve görme, biyolojik olgulardır nihayetinde; yani milyonlarca yıllık geçmişimizde sayısız değişime uğrayarak günümüze ulaşan işlevsel ve karmaşık bir sistemin parçalarıdır. Peki ya güzellik bu biyolojik sisteme ne kadar dahil, onun neresinde? Evet, güzellik bakanın gözünde, ama o göz biyolojik evrimin neresinde?



Psikoloji tarihinde güzellik ya da çekicilik algısıyla ilgili yapılan çalışmalara baktığımızda, insanlara genellikle çekici gelen özelliklerin tespitinin yanısıra, söz konusu özelliklerin neden çekici algılandığına dair fazla yorum getirilmediğini görürüz. Bilhassa romantik ilişkiler bağlamında belli fiziksel özelliklerin çoğunluğun gözünde neden güzel bulunduğu konusu üzerinde pek durulmamış, belki de durulmaya değer görülmemiştir. İnsanlar güzel diyorsa güzeldir işte! Öte yandan psikolojinin nispeten yeni sayılan bir dalında ise güzel'in doğası hakkında çok çarpıcı ve ilginç araştırmalar, dikkatleri günden güne daha çok üzerine çekiyor. Evrimsel psikoloji adındaki bu alan hem bilim çevrelerinde hem de popüler kültürde adını daha sık duyuruyor.

İnsan davranışlarının ve kültürünün temelinin, yeryüzündeki milyonlarca yıllık serüvenimiz boyunca karşılaştığımız sorunların çözümüne yönelik geliştirdiğimiz genetik ve biyolojik yapılarda yattığını savunan evrimsel psikologlar, eşleşme (mating) konusunda oldukça sağlam teoriler geliştirdiler. Çeşitli ülkelerde ve farklı kültürlerde yürüttükleri pek çok deneyde insanların karşı cinste çekici buldukları özelliklerin neler olduğunu inceleyerek, bunun evrimsel kökenlerini açıklamaya çalıştılar. Renkli gözler, dolgun dudaklar ya da ahenkle dans eden saçların çekiciliği konusunda tahminde bulunmak zor değil, fakat evrimsel psikologlar pek çoğumuzun aslında bilinçdışı olarak farkında olduğu ama bugüne kadar bilimsel olarak ilgilenmediği bir «güzellik kriteri» tespit ettiler: Bel-kalça oranı.



Bel çevresinin kalça çevresine bölünmesiyle elde edilen değeri ifade eden bel-kalça oranı, kadınlar için yüksek bir öneme sahip. Öyle ki bir kadının bel-kalça oranına bakarak onun hormon dengesine, doğurganlık düzeyine ve bazı hastalıklara yakalanma olasılığına dair bir değerlendirme yapmak mümkün. Ergenlikle birlikte kadınlardaki cinsiyet hormonlarının vücutta yarattığı değişimin izlediği sağlıklı yol, yağ dokusunun kalça bölgesinde toplanması, böylece bel çevresi ile kalça çevresi arasındaki farkın belirginleşmesi şeklinde ilerler. Kadınlarda genetik olarak belirlenmiş bu biçimlenmenin sonuçta nasıl bir hal alacağı ise tesadüflere bağlı değildir. Bir kadın olarak bel-kalça oranınızla ilgili atalarınızdan miras aldığınız genler ne kadar sağlıklıysa, ideal orana yaklaşma olasılığınız da o kadar yüksek olacaktır. Yapılan araştırmalar 0.67 ile 0.8 arasındaki bel-kalça oranlarının daha sağlıklı ve çekici olarak değerlendirildiğini ortaya koyuyor. Çin, Almanya, Endonezya, İngiltere, Gine gibi çok çeşitli ülkelerde yürütülen deneylerde erkeklerin en çekici bulduğu oran ise 0.7.

Gençlik döneminde ideal bel-kalça oranına sahip olan kadınlarda bu oran, yaşla birlikte yavaş yavaş yükselmeye başlar; zira vücuttaki hormon dengesi de yaş ilerledikçe değişim göstermektedir. Menopozdan sonra ise kadınlardaki ortalama bel-kalça oranıyla erkeklerdeki ortalama oran arasında dikkate değer bir farklılık kalmaz. Dolayısıyla bir kadının bel-kalça oranı, onun yaşıyla ve üremeye fizyolojik yatkınlığıyla ilgili güvenilir bir bilgi sağlar.

Düşük bel-kalça oranının neredeyse tüm erkekler tarafından çekici algılanmasının altında yatan unsurlardan biri de doğurganlıktır. Düşük bel-kalça oranına sahip kadınlar daha kolay hamile kalmaktadır, yani daha doğurgandırlar. Ayrıca bu kadınların kalp-damar hastalıklarına ve bazı kanser türlerine yakalanma riskinin daha düşük olduğu gözlenmiştir.

Tüm bu verilerin yanı sıra davranışsal ölçümlerden elde edilen veriler de düşük bel-kalça oranının kadınların üreme başarısını ne denli olumlu etkilediğini açıkça ortaya koyuyor. Düşük bel-kalça oranının partner bulmakta kadınların işini belli oranda kolaylaştırdığı, ideal oranlara sahip kadınların tüm eşleşme bağlamlarında (kısa veya uzun süreli, evlilik dışı, vb.) istedikleri partneri elde etmekte rakiplerinden daha önde olduğu biliniyor.

Bel-kalça oranı yaşa bağlı olarak değiştiği gibi menstrüel döngü esnasında da belli miktarda değişebiliyor. Doğurgan evreye (cinsel birleşme durumunda hamile kalma ihtimalinin en yüksek olduğu evreye) ulaşan kadınların bel-kalça oranları, geçici hormonal değişimler sayesinde ideale daha da yaklaşıyor. Doğurgan evredeki bir kadının erkekler tarafından, diğer evrelerde olduğundan daha çekici algılanmasını açıklayan faktörlerden biri de bu.

Bu noktada şunu da vurgulamak gerek ki, bel-kalça oranının kadın çekiciliğinde oynadığı rol kilodan bağımsızdır. Yani doksan kilo olan kadınlar arasında da, elli kilo olan kadınlar arasında da ideal bel-kalça oranı 0.7 ve buna yakın oranlar. Ancak kilo ne olursa olsun yüksek bir bel-kalça oranı erkekler tarafından çekici bulunmuyor.

Sonuçta hepimiz, düşük bel-kalça oranını çekici bulan ve buna sahip kadınları eş olarak tercih eden erkek atalarımızın torunları olarak, miras aldığımız genlerin yön verdiği güzellik algısını bugün de zihnimizde taşıyoruz. Tüm kültürlerde erkekler (zayıflık ya da şişmanlıktan bağımsız olarak) düşük bel-kalça oranını güzel buluyorlar, çünkü evrimsel bir öngörü becerisiyle böyle kadınların çocuklarının daha sağlıklı, hayatta kalma ve üreme konusunda daha başarılı olacağını biliyorlar. Tabii bir kadının bel-kalça oranını değerlendirmenin yolu oraya bakmaktan geçiyor. Günümüz erkeği, kendi genlerini gelecek nesillere başarıyla aktarabilmek için oraya bakmak ve gözleriyle ölçmek durumunda. Kimi zaman kadınlar açısından rahatsız edici olan bu bakış, onlara üreme konusunda başarıya ulaşan atalarından mirastır.

Yazının linki: http://kulturservisi.com/p/guzellik-bakanin-gozunde-mi-bakisin-evriminde-mi

Kaynaklar

Buunk, B. P. & Dijkstra, P. (2005). A narrow waist versus broad shoulders: Sex and age differences in the jealousy-evoking characteristics of a rival’s body build. Personality and Individual Differences, 39, 379-389.

Hughes, S. M. & Gallup, G. G. (2003). Sex differences in morphological predictors of sexual behavior: Shoulder to hip and waist to hip ratios. Evolution and Human Behavior, 24, 173-178.

Sugiyama, L. S. (2004). Is beauty in the context-sensitive adaptations of the beholder? Shiwiar use of waist-to-hip ratio in assessments of female mate value. Evolution and Human Behavior, 25, 51-62.

Singh, D., Dixson, B. J., Jessop, T. S., Morgan, B., & Dixson, A. F. (2010). Cross-cultural consensus for waist–hip ratio and women's attractiveness. Evolution and Human Behavior, 31, 176-181.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder